31 Mart 2014 Pazartesi

İngiltere 2014 DK: Home & Away Kit


Yapı Kredi’den Bireysel Taşıt Kredisi Kullananlar Şampiyonlar Ligi Finaline Gidiyor

UEFA Şampiyonlar Ligi Resmi Bankası Yapı Kredi, bireysel taşıt kredisi kullanan müşterilerini 24 Mayıs tarihinde Lizbon’da oynanacak final maçına götürüyor.

Yapı Kredi, 28 Şubat – 24 Mart tarihleri arasında taşıt kredisi kullanan bireysel müşterilerinin arasından belirlenecek 3 şanslı çifti, UEFA Şampiyonlar Ligi’nin final heyecanını yerinde yaşatmak üzere Lizbon’a götürüyor. Çekilişle belirlenecek kazananların ulaşım, konaklama, panoramik Lizbon turu, Türkçe rehberlik hizmeti ve maç biletleri dahil 3 günlük gezi paketi Yapı Kredi tarafından karşılanıyor.
Bireysel taşıt kredisini  (http://www.yapikredi.com.tr/bireysel-bankacilik/krediler/kredi-urunlerimiz/tasit-kredisi.aspx) Yapı Kredi’den kullanan katılımcılar kampanya kapsamında bir çekiliş hakkı kazanıyor.
Bu özel kampanya ile UEFA Şampiyonlar Ligi final maçı heyecanını yerinde yaşamak isteyen futbolseverlerin bireysel taşıt kredilerini Yapı Kredi’den kullanmaları yeterli.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

29 Mart 2014 Cumartesi

Haydi Karabük!


Karabükspor takım savunmasına dayalı oyun anlayışını devam ettirdiği, çizgisinden sapmadığı sürece Avrupa Ligi'ne katılma şansını ligin son haftasına kadar devam ettirecektir. Sezonun geri kalanında beceriksiz kalan hücum oyuncularının daha etkili olmaları ise bu yolda belirleyici unsur olacaktır. Haydi Karabük!

Maç Yazısı: Karabükspor - Beşiktaş


Maçın hemen başlarında Oğuzhan, Beşiktaş yedek kulübesinin önünde topu takım arkadaşına aktardıktan sonra kendini bir anda yere bırakıverdi ve o andan itibaren maçın geri kalan kısmının nasıl şekilleneceği az çok belli olmuştu.

Maçtan önce herhangi bir futbol izleyicisi ile bu maç hakkında konuşsanız gollü ve bol pozisyonlu bir maç olmayacağına dair hemfikir olurdunuz. Öyle de oldu zaten. Karabükspor takım savunması ve oyun kurgusu ile kilidi açılması zor bir takım ve bu sayede Avrupa Ligi'ne katılma şansını devam ettiriyor. Son 7 haftada kalesinde sadece penaltılardan gol gören Beşiktaş ise elindeki en yaratıcı 3 oyuncunun ikisinden yoksun olarak geldiği Karabük'te en önemli kozu Oğuzhan'ı da kaybediyor.

Bir sezon boyunca sakatlanan oyuncuların takım içi önemi ve bu sakatlıkların sonuçları baz alındığında en çok sorun yaşayan takımlar sıralaması yapsak Dortmund ve Beşiktaş zirveye oynar, yanlış mıyım? Partneri Pedro Franco ile müthiş bir uyum yakalayan ve Dragao'da imkansızı çizgiden çıkaran performansına yaklaşan Ersan ile takımda topu ileri taşıyabilecek, dripling kabiliyeti dünya çapında olan Gökhan Töre'den yoksun olan Beşiktaş'ın zirve yarışındaki rakiplerinin de puan kaybettiği böylesine zor bir deplasmandan istediğini alamayarak dönmesi normal karşılanabilir aslında.

Oğuzhan'ın sakatlanıp oyundan çıkması, oyunun gidişatını direkt olarak etkiledi ama Bilic'in Almeida hamlesi yerinde değildi. Oğuzhan'dan sonra takımda topu alıp hücum bölgesine taşıyacak bir tek oyuncu bile kalmadı. Ramon Motta bu tür durumlarda -özellikle Antalya karşılaşmasında- başarılı bindirmeler yaparak hücumu zenginleştirmeye çalışıyor ama o da bir yere kadar. O nedenle zorunlu yapılan değişiklikte daha sonra oyuna oyuna dahil olan Kerim Frei hamlesi bu anlamda daha doğru olurdu. Beşiktaş'ın Oğuzhan ve Gökhan'dan yoksun olduğunda çok verimsiz kaldığı maçlarda bile ansızın skora katkı yapabilecek olan Olcay'a güvenmek istiyorsun ama Olcay, Beşiktaş kariyerindeki en kötü dönemini yaşıyor. 

Kiralık oyuncuların maç içindeki rolü de dünyada sadece Beşiktaş'ın başına gelebilecek kadar ekstremdi. Dany'in Galatasaray maçındaki truva atı performansından sonra yeni bir saçmalardan seçmesi ile topu önünde bulan Eneramo golü atıyor, gol sevincine akrabaları takla atarak eşlik ediyor. İnanılacak gibi değil!

22 Mart 2014 Cumartesi

Şampiyonlar Ligi Sekizlisi


Gruplarında liderliği elde eden 8 takımın çeyrek final bileti aldığı, üç İspanyol takımının birden şampiyonluk mücadelesi vereceği Şampiyonlar Ligi'nde Bayern ve Real Madrid şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösterilirken Manchester United ise en zayıf halka olarak gözüküyor.

Manchester United - Bayern Münih

Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde diğer üç eşleşmeye nazaran turun kimin geçeceğine dair en net tahminlerin ortaya çıktığı ve yanılma payının en düşük olduğu eşleşmenin bu olduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz sezon Everton'ın başındayken yakaladığı performansı istikrarlı(!)- Son iki sezonda Moyes'un çalıştırdığı Everton ve United'ın 29 maçlık periyotta topladıkları puan ve attıkları gol sayısı eşit- biçimde devam ettiren fakat buna rağmen eleştirilerin odağındaki isim olan Moyes ve ekibine futbolun nirvanasına ulaşan Bayern karşısında hiç şans tanınmaması gayet doğal. Üstelik Olimpiakos karşısında turu getiren van Persie'in de 4 ila 6 hafta sahalardan uzak kalacak olması işlerini daha da zorlaştırıyor. Bayern önceki sezon yarı finalde Barcelona'yı toplamda 7-0 ile devirmişti ve bu en ezici yarı final üstünlüğüydü. Çeyrek finalde bu rekor kaç bilmiyorum ama Bayern tarafından kırılması muhtemel.

PSG - Chelsea

Egosu en yüksek futbolcu ile egosu en yüksek teknik direktör ve Arap sermayesi ile Rus sermayesinin karşı karşıya geleceği bu eşleşme her türlü senaryoya açık. PSG, ligde oldukça rahat biçimde yoluna devam ediyor ve olağanüstü şeyler olmadığı sürece şampiyon olacaklar. Mourinho'nun Küçük Atı Chelsea ise şampiyonluk yolundaki rakipleri City ve Liverpool'a göre gösterişsiz -Arsenal'e 6 atmadan önce idi- olsa da her maçı doğru oynayarak istediğini alıyor ve yoluna devam ediyor.  PSG, kadro kalitesi olarak bir adım önde olsa da Chelsea büyük maç performansıyla durumu dengeliyor. İki takım bir çok açıdan birbirini eşitlese de Yohan Cabaye'ın bile ilk 11'e girmekte zorlandığı Paris ekibi bu oyuncu kadrosu ile var olan potansiyelini Fransa sınırları dışına çıkarmalı, Şampiyonlar Ligi'nde yarı finali görmeli.

Dortmund - Real Madrid

Geçtiğimiz sezon Wembley'deki Şampiyonlar Ligi finalinde sahada olan İlkay, Hummels, Schmelzer, Piszczek, Subotic ve Kuba'nın sakatlıklar ile boğuştuğu ve finaldeki savunma dörtlüsünün hala bir araya gelemediği Dortmund'un, Bayern ile birlikte turnuvanın favorisi olarak gösterilen Madrid karşısında turu geçme ihtimali rakibine oranla daha düşük. Lewandowski sarı kart cezası nedeniyle ilk maçta oynamayacak ve Dortmund'un en büyük güvencesi olan iç saha performansı da bu sezon pek iç açıcı değil. Signal Iduna Park'ta oynadıkları son 2, toplamda ise 6 maçtan mağlup ayrıldılar. BBC(Bale, Benzema, Cristiano) ile ölümcül hücum gücüne ulaşan Madrid cephesinde ise bu hafta oynanacak El-Clasico öncesinde her şey yolunda gözüküyor. Favori olan taraf Madrid.

Atletico Madrid - Barcelona

Bu hafta oynanacak El-Clasico'nun, bu eşleşmenin gidişatına etki edebileceğini düşünüyorum, çünkü Real kazandığı takdirde Barcelona ile arasındaki puan farkını 7'ye çıkartmış olacak ve bu da bir nevi Barcelona'nın lige havlu atmasına neden olacak. Bu durumda Barcelona Şampiyonlar Ligi motivasyonu daha da artmış olacak. Atletico, Barcelona'ya karşı son 3 maçtır kaybetmiyor ve son 8'e kalan takımlar arasında takım olgusunun en çok ön planda olduğu ekip olarak göze çarpıyorlar. Zaten Simeone'nin takımı çok iyi bireysel yeteneklere sahip değil ama müthiş bir enerjileri var, takım içi yardımlaşma en üst düzeyde. Nou Camp'taki ilk maçta Barcelona eğer avantajı elinde geçiremez ise Vicente Calderon'da işi çok zor olacaktır.

21 Mart 2014 Cuma

Özil and Co. Thrash Freiburg in 2009


Bundesliga'da 26. haftanın açılış maçı için biraz geçmişe gidelim.. 2009-2010 sezonunun 13. haftası, lige çok iyi başlangıç yapan, Mesut başta olmak üzere Claudio Pizarro, Hugo Almeida, Frings, Marin, Hunt, Mertesacker ve Wiese'li kadrosuyla Werder Bremen, Freiburg deplasmanında puan arıyordu ve baştan sonra üstün oynadıkları maçta rakip filelere tam 6 gol göndermişlerdi. Kendi evinde hezimete uğrayan Freiburg'un teknik direktörlüğü ise şu an Bremen'in başında olan Robin Dutt yapmaktaydı. Biraz önce başlayan maçta, Robin Dutt bu sefer Werder Bremen teknik direktörü olarak daha önce kabus gördüğü Freiburg deplasmanına çıkıyor.

Daniel Nyari İllüstrasyonları



17 Mart 2014 Pazartesi

Vaclav Kadlec


Frankfurt'un sezon başında Sparta Prag'tan transfer ettiği 21 yaşındaki Çek forvet Vaclav Kadlec Bundesliga'ya hızlı bir yarış yapmıştı, ama devamında beklentilerin altında kaldı.

Zamanında Liverpool ile deneme antrenmanlarına çıkması, bir diğer ada ekibi Chelsea'nin kendisi için 6 milyon pound önerdiği söylentileri ve henüz 16 yaşında iken Sparta Prag formasıyla mücadele etmesi ve aynı sezon ilk golünü atarak erken yaşta vitrine çıkması Vaclav Kadlec'i çek futbolunun son zamanlarda yetiştirdiği en iyi ve en çok umut bağladığı oyunculardan biri olması için yeterli sebeplerdi.

Vaclav Kadlec, çocuk denilecek yaşta Çek Ligi'nde forma giymeye başlamış ve erken yaşta tecrübe edinmişti. Altyapı eğitimini Bohemians'ta tamamlamış ve henüz 16 yaşında 500.000 euro karşılığında Sparta Prag'a transfer olmuş. Transfer edildiği sezondan bu yana giderek daha sık forma şansı bulmaya ve gollerini sıralamaya başlayan Kadlec'in adı bir dönem Chelsea ile anılmış, Premier Lig'e adım atacağı konuşulmuştu. Frankfurt kendisi için kulübü Sparta Prag'a 3.5 milyon euro bonservis bedeli ödedi. Kısa kariyerinde Sparta Prag formasıyla 105'i ilk 11 olmak üzere 147 maçta forma şansı bulan Vaclav, rakip fileleri 39 kez havalandırırken 13 gol pası verdi. Alt yaş kategorilerinde bir çok kez milli formayı giydikten sonra, 12 Ekim 2010 tarihinde, sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarılan Milan Baros'un yerine forma giydiği Liechtenstein karşılaşmasında bir de gol atan Kadlec, Çek futbol tarihinin en genç golcüsü ünvanını elinde bulunduruyor. Ayrıca geçtiğimiz yaz düzenlenen U21 Dünya Şampiyonasında 6 maçta 4 gol atma başarısı göstermiş.

Kadlec'in transfer tercihini Almanya'dan yana kullanması, Bundesliga'nın bir çok Çek ve Orta Avrupalı oyuncuya ev sahipliği yaptığından dolayı uyum, kültür sorunu yaşamayacak olması muhtemeldi. Sezona çok hızlı bir giriş yaptı. Forma giydiği ilk 3 maçta 3 gol, 1 asist ile oynadı. Çek futbol liginin sert koşullarında, çok genç yaştan beri mücadele etmiş olsa da hala daha sahip olduğu fiziksel özellikler onun en büyük dezavantajı. Çok fazla faule maruz kalıyor. Teknik direktör Armin Weh tarafından en uçta tek forvet olarak görevlendirildiği maçlarda ilk gollerini sıralamaya başlamıştı, ama sonrasında Joselu'nun özellikle Schalke maçında ortaya koyduğu performanstan sonra istikrarlı olarak forma şansı bulamadı. Bazen en uçta Lakic, Aigner ve Joselu ile birlikte yer alırken İnui ile forvet arkasında görev aldığı maçlarda oldu.

Bundesliga'ya hızlı bir yarış yapmıştı, ama devamında beklentilerin altında kaldı. İlk haftalarda Braunschweig ve Werder Bremen maçlarında çok etkili oynasa da bu performansı sezonun geri kalan kısmına yansıtamadı. Çevikliği, sırtı dönük oynama becerisi ve topu ayağına aldığında birden vites yükseltmesi en büyük artıları. Çok hızlı, tekniği ve bitiriciliği de gayet iyi, ama şu sıralar çok formsuz. Dün oynanan Freiburg maçında oyuna sonradan dahil oldu ve bir de net gol kaçırdı. Bundesliga'da Ekim ayından bu yana gol atamıyor. Son resmi golünü Aralık ayında Sandhausen ile oynadıkları kupa maçında attı ve artık orucunu bozsa iyi olacak.


12 Mart 2014 Çarşamba

Villans 1905


Futbol tarihinin ilk ve en başarılı poster çalışmalarından biri Aston Villa kulübü tarafından o yıl dünyanın en eski futbol organizasyonu olan F.A Cup'ı kazanan oyuncuları için hazırlanmış gibi mi, ne dersiniz?

Meksikalı


1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde Doğu Almanya ile Meksika'nın karşı karşıya geldiği maçta (0-0, 4-1 penaltılar) nasıl eğleneceğini bilen Meksikalı taraftarlar siyasi mesajlar vermekten çekinmemişler.

Daniel Nyari'den 3 Büyükler İllüstrasyonu





Daniel Nyari, geçtiğimiz sene hazırladğı Playmakers illüstrasyonları ile adından söz ettirmeye ve küçük çaplı bir kitle oluşturmaya başlamıştı. Kendine özgü çizim tekniğiyle oluşturduğu kompozisyonlarla çeşitli spor dallarından kulüpler, oyuncular vs. ile ilgili çizimler yapmaya devam ediyor. Bu da 3 Büyükler için tasarladığı çizimler. Farklı, ilginç, belki de hiç bir naneye benzediği yok.

10 Mart 2014 Pazartesi

Maç Yazısı: Beşiktaş - Eskişehirspor


Beşiktaş olaşabilecek tüm olumsuz şartlarının bir olduğu akşamda iyi oyunu, isteği ve üstün mücadelesi ile hak ettiği 3 puanı almasını bildi. Son dakika golü ve sonrasındaki gol sevinci ise uzun süre hafızalardan silinmeyecek gibi.

Maça geçmeden önce anlam vermekte zorlandığım bir nokta var. Beşiktaş'ın Olimpiyat Stadı'nda oynadığı son iki maç, havanın soğuk ve yağışlı olacağı bilinmesine rağmen akşam saatlerinde oynandı ki bu stadın şiddetli rüzgarının meşhur olduğunu söylememize gerek yok. Bu saatte ve olumsuz hava şartlarında oynanacak maça ulaşım zorluğunu eklendiği zaman, -galiba- federasyonun maçlara gelmesini istemediği taraftarlara tek tek plaket verilmeli.

Soğuk, yağmur ve dolayısıyla oluşan kötü zemine rağmen Olimpiyat'ın rüzgarını arkasına almanın da avantajı ile daha baskılı oynayan Beşiktaş buna rağmen golü bulamadı. Berbat şartlarda harcanan net pozisyonlar ve ikinci devre bu sefer rüzgara karşı oynayacak olmanın yarattığı dezavantaj, insanı kara kara düşünmeye sevk ediyordu ama takımın ortaya koyduğu üstün mücadele ve iyi oyun isteği ile Beşiktaş hak ettiği galibiyeti öyle yada böyle almayı başardı.

Hakem performansları yine bir Beşiktaş maçında oyunun gidişatını olumsuz yönde etkiledi. Ramon Motta ile Kamara arasındaki ikili mücadele de hakem Abitoğlu oyunu devam ettirdi. Penaltısından olan Beşiktaş bu sezon yalnızca 1 kez penaltı kazandı. Maç sonunda ise Slaven Bilic gerekli açıklamaları yaptı, fazla söze gerek yok.

Bireysel performanslara bakacak olursak da Serdar'ın bu takımın kanayan yarası, en zayıf halkası olduğu bariz. Savunmada güven vermemesinin yanı sıra hücum aksiyonları da iyi değil, isabetsiz orta abidesi. Olcay iyi oynamadığı maçlarda oyun anlamında pek katkı veremese de skora direkt olarak etki eder, performansındaki iniş-çıkışlar yaşardı ama bu kadar maç üst üste kötü oynamazdı. Acilen toparlanması ve aldığı süreyi daha etkili kullanması gerek. Özellikle Antalyaspor maçında taraftarların tahammül sınırlarını zorlayan Holosko ile formsuz Olcay'ın arkasında fazla süre alamayan Kerim Frei umarım Bilic'in gözüne girmiştir. Kumaşı iyi derler ya hani ondan işte, kaliteli ve 10 dakikada Olcay ve Holosko'nun iki maçta yaptığından daha fazlasını yaptı. Takımın hücumdaki en büyük kozu olan Töre ve Oğuzhan, hücum organizasyonlarında başroldelerdi ama daha verimli olmaları lazım. Ayrıca Oğuzhan'ın gördüğü yersiz ve daha çok gereksiz itirazdan doğan saçma sarı katlarının sonu gelmeli. Almeida'nın yokluğu çok büyük eksiklik. Eldeki diğer oyuncular, onun boşluğunu dolduracak kadar yeterli değil. Jones-Holosko değişikliğinden sonra orta saha biraz düşmeye başlasa da imdadımıza Veli Kavlak yetişti. Yetmedi, son gücüyle faulü aldı, golü getirdi.

Maçın yıldızı, gol sevinci dahil her şeyi doğru yapan Ersan Gülüm ve savunmadaki partneri Pedro Franco'ydu. Eskişehirspor maç boyunca rakip kalede ciddi tehdit oluşturamadı. Beşiktaş son 4 lig maçının 3'ünde kalesini gole kapadı. Bu ikilinin bir arada oynadığı 5 maçta Beşiktaş 13 puan topladı. O kadar iyi uyum yakaladılar ki Ersan golü tek başına atmadı, gücünü partnerinden aldı. Sakatlığının etkilerinden artık tamamen kurtulan Ersan, "Dragao'da imkansızı çıkaran Ersan" performansına ulaştı sayılır. Pedro Franco ise kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Maçlarda Franco'nun kayarak müdahale yapmasını dört gözle bekliyorum, hobi oldu artık.

O kadar iyi uyum yakaladılar ki Ersan golü tek başına atmadı, gücünü partnerinden aldı.

8 Mart 2014 Cumartesi

Mecburen yetenekliler!


Bu konuda en doğru açıklamayı Uruguay U17 milli takım teknik direktörü Fabian Coito'nun yaptığını düşünüyorum. Güney Amerikalı çocukların kariyer seçimlerinde ebeveynlerinin fikirlerinin belirleyici unsurlardan biri olduğuna ve onların da bu doğrultuda kendilerine bir gelecek çizdiklerine inanıyorum. Bu çocukların büyük bir çoğunluğu nispeten zor şartlarda yetişiyor ve ne kadar etkili olduğu tartışılır futbol eğitimi gördükten sonra belli bir seviyeye ulaşıyor. Maddi durumunu da göz önünde bulunduran ebeveynlerin bir nevi haklı baskısı ve çocuklarının yeteneklerini sergileyebileceği, daha kısa sürede kendini gösterip para kazanabileceğini düşündükleri için de forvet olmalarını istemeleri, piyasada çok iyi Güney Amerikalı santrfor oyuncu bulunmasının yegane sebebi.  Burada belirleyici faktör; oyuncunun azmi ve genetik yapılarına işlenmiş özel yeteneklerin ne boyutta olduğu. Hızlılar, çevikler ve adeta golü kokluyorlar. Avrupa'da ise genç oyuncular için bu detaylar sorun teşkil etmiyor. Her şey daha farklı ve sistemli işliyor. Belki de modern olmanın sınırları zorlandığında bu sorunlar baş göstermeye başlıyor. Ülkemizde ise sorunlar, Arsene Wenger'in değindikleri ile sınırlı değil, çok daha vahim.

(Bu yazı FourFourTwo 2014 Mart  sayısında, mektup bölümünde yayınlanmıştır)

3 Mart 2014 Pazartesi

Noel




Manchester City kupa kazandığında, kutlamalardan hangi reyisin eksik kalmayacağı çok iyi bilinir. Lig kupasını müzesine götüren City'de kutlamalara, koyu City taraftarlığı ile bilinen Noel Gallagher da katıldı.

1 Mart 2014 Cumartesi

KırmızıMavi Video/Intro Kardemir Karabükspor - Gaziantepspor 23. Hafta


Maç Yazısı: Beşiktaş - Antalyaspor


Bu maç neden cuma akşamı, geç saatte oynanır ki? Beşiktaş, 1 gün daha az dinlensin, mesaisini yeni bitiren Beşiktaşlılar, olimpiyat soğuna takımını desteklemeye gelmesin veya bu çileye dönüşsün diye mi? Önder Özen, bu dinlenme süreleri ile ilgili bir açıklamada bulunmuştu hatırlarsanız. İlk yarı itibari ile Beşiktaş'ın dinlenme süresi tamı tamına -13'tü ve bu sayı katlanarak artmaya devam ediyor. Neden Bursa maçında olduğu gibi, pazar günü öğlen vakti oynanmadı ki bu maç? Bu maç hafta sonu oynansaydı Oğuzhan'ın ilk 11'de başlayabilir, her şey daha farklı gelişebilirdi mesela.

Hafta içinde gelen sakatlık haberlerinden sonra Bilic, zorunlu olarak orta sahayı üç defansif özellikli Veli, Atiba ve Jones ile oluşturdu, Töre'nin yokluğunda Holosko'ya şans verdi. Bu mecburiyetten doğan zorunlu değişiklikler, nasıl bir maçın bizi beklediğinin sinyalini veriyordu aslında.

Veli, Atiba ve Jones ile örülen duvar ile savunmada ve rakibin en büyük kozu olacak kontralarda sıkıntı yaşamak minimum seviyeye iniyordu belki ama bu aynı zamanda pres gücü yüksel ama yaratıcı gücü eksik olan bir orta saha doğuruyordu, mecburiyetten. Aybaba'nın da buna ek olarak Enoh, Serkan ve Uğur İnceman'dan oluşturduğu aynı özelliklere sahip olan orta üçlüsü ile orta alan üst düzey fiziki mücadeleye dayanan, bol faullu ve duraksamalı ama bir o kadar da az pozisyonlu bir karşılaşma oldu. Töre'nin yokluğunda şans bulan Holosko ise taraftarın tahammül etme sınırını zorladı. Ayaklarına çok daha hakim, hızlı ve dripling yeteneği yüksek olan Kerim Frei tercihi, sonradan oyuna dahil olduğunda bile çok daha faydalı olabilirdi.  Kötü oynadığı zamanlarda bile ansızın ortaya çıkan skor üretme becerisine sahip olan Olcay iyi gününde değildi ama yine de oyundan alınmamalıydı. Almeida ileri uçta çok yalnız kaldı.

Eksik isimlerin yokluğunda oyun kurmakta zorlanan ve yaratıcılık gücü sınırlı Beşiktaş'ın en iyisi Ramon Motta'dı. Savunmada başarılı, hücumda üretkendi. Sürekli yaptığı bindirmeler ile takımın hücum yönünü belirleyen isim oldu. 

Bilic, Oğuzhan hamlesinde geç mi kaldı yoksa antrenman eksikliğinden dolayı mı oyuna geç dahil edildi bilinmez ama Oğuzhansız 58 dakika çok kısır geçti. Ömer ve Uğur hamlelerinden sonra Beşiktaş vites arttırdı ve oyun hareketlenmeye başladı ama beklenen gol gelmedi. Fernandes ve Töre'nin oynayamadığı, Oğuzhan'ın sonradan dahil olduğu ve Almeida'nın sakatlanıp çıktığı maçta yine tüm takım elinden geldiği kadar mücadele etti ama üçüncü bölgede beceriksiz kaldı.

Beşiktaş 43 puanda kaldı. Şampiyonluk hayali kurmaktan ziyade ligi -eğer Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu takdirde- ikinci tamamlayarak Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılma ve gelir etme hedefi de sarsılmış oldu.