30 Ocak 2014 Perşembe

Ishak Belfodil


Inter sezon başında Parma'dan 7.5 milyon euro karşılığında transfer ettiği Ishak Belfodil'i İngiliz kulüplerine kiralamak üzere görüşmelerini sürdürüyor. West Ham ve QPR onu isteyen kulüplerden basına yansıyanları ve kiralama şartları konusunda sıkı bir pazarlık döndüğü söyleniyor.

Bundan yaklaşık bir yıl önce Belfodil hakkında bir kaç şey karalamıştık. Henüz 16 yaşındayken Remi Garde tarafından fark edilmiş ve gözde altyapılardan biri haline gelen Lyon altyapısına kazandırılmıştı. 08-09 Gambardella Kupası'nda (Fransız kulüplerinin 19 yaş altı takımlarının boy gösterdiği turnuva) 7 gol atma başarısı göstererek genç yaşta dikkatleri üzerine çekmiş, otoriteler tarafından "yeni Benzema" benzetmesine layık görülmüştü. Henüz 17 yaşında Lig 1'de ve Şampiyonlar Ligi play-off müsabakasında forma şansı buldu. Benzema'nın yeni jenerasyonda vücut bulmuş hali olarak gösterilen Cezayir asıllı yeteneklerin son halkasından biri olmasına rağmen Lyon'da tutunamadı ve önce Bologna'ya kiralandı sonrasında ise bonservisi ile beraber Parma'ya satıldı. Parma macerasından önce A takım seviyesinde hiç gol atamamış olsa da bonservisine 2.5 milyon euro ödendi. 

Parma'da kendini kanıtlaması uzun sürmedi. Sonradan dahil olduğu Juventus maçında oyunu hareketlendirmesi ile dikkat çekti. Oynadığı 19 maçta 7 gole ulaşsa da ligi 33 maçta 8 gol, 5 asist ile tamamladı. Finansal fair-play kuralları çerçevesinde bir dizi önlemler alan ve altyapıdan oyuncu yetiştirmeyi veya maddi imkanları doğrultusunda gelecek vaad eden gençleri takıma kazandırmayı amaç edinen Inter kulübü Belfodil kasasından 7.5 milyon euro çıkardı. Belfodil, Icardi ve Saphir Taider'in önünde yaz transfer döneminin en pahalı transferi oldu. Inter'de ikisi ilk 11'de olmak üzere 10 maça çıktı ve 1 gol, 1 asist ile oynadı.  Burada verimli olamadı ama Inter'in ekonomik şartları ve izlediği politika göz önüne alındığında kendisinden çok daha fazlası bekleniyor.

Belfodil, 1.92 boyunda ve dolayısıyla güçlü fiziği ile dikkat çekiyor. Bu denli uzun bir futboldan beklenmeyecek şekilde hızlı, çevik ve dripling yeteneği, hava toplarındaki hakimiyeti ile birlikte en belirgin özelliklerinden bir tanesi. Altyapı eğitimi iyi, pozisyon alma beceresi yüksek ama en büyük problemi rakip savunmacılar ile girdiği ikili oyunlarda çok faul yapması, Kuzey Afrikalı oyuncularda görünen tipik özellikler ve şakayla karışık penaltılarda yaşadığı sıkıntılar. Top tutma ve saklama becerisini geliştirmesi gerekiyor. Onun dışında bitiriciliği fena değil. Özellikle 4-1 galip ayrıldıkları, kendisininde 2 gol kaydettiği Cagliari maçında Biabiany'in direkten dönen topunda iki defans oyuncusundan sıyrılıp köşeye bıraktığı gol var ki muhteşem. Inter'deki tek golünü kupa maçında Trapani'ye karşı kaydetti. Inter formasıyla en akılda kalan hareketi ise sonradan dahil olduğu Torino maçında çizgiye kadar inip Palacio'ya yaptığı asist şüphesiz.

Henüz kariyerine hangi takımda ve ne şekilde devam edeceği netleşmiş değil. Satın alma opsiyonu ile verileceği sanmıyorum ama bu tarz dedikodular dolaşmıyor değil. İtalyan basınını yakından takip etme şansım yok. Hakkında neler yazılıp çiziliyor bilmiyorum ama eleştiri alıyordur mutlaka. Dediğim gibi; potansiyeli yüksek, daha iyi yerlere gelebilir ve umarım kaybolup gitmez.

Futbolcuların Çocukluk Fotoğrafları #4


Rafael van der Vaart


Steven Gerrard


Pepe Reina & Victor Valdes


Theo Walcott


Mikel Arteta & Xabi Alonso

Mutlu musun oralarda?


Kuzey Avrupa liglerinin tozunu attıktan sonra geçtiğimiz sezonun devre arasında Bundesliga'nın dibine demir atan Greuther Fürth tarafından transfer edilen Nikola Djurdjic, Fürth'ün sezon boyunca yaptığı tek olumlu hareket olarak kayda geçmiş, ilk 11'de sahaya çıktığı ilk maçında Veltins Arena'da 1 gol, 1 asistlik performansıyla Schalke'yi yıkan isim olmakla kalmayıp aynı zamanda takımın son umudu haline gelmişti. Bireysel olarak çok iyi işler yapsa da bu takımınını kümede tutması için yeterli olmadı. Sezon bittiğinde Fürth'ten ayrılmadı. Kariyerine Bundesliga 2'de devam etme kararı aldı fakat ligin 3. haftasında çok ağır bir sakatlık geçirdi ve yaklaşık 5 aydır sahalardan uzak. Çok iyi oyuncudur kendisi ama iyi olduğu kadar underrated kalmıştır maalesef. 

Şubat ayının ortalarında yeniden formasına kavuşması bekleniyormuş. Takımı Fürth'te ligde 2. sırada. Umarım sakatlığın etkilerinden çok çabuk kurtulur da seneye kendisini Bundesliga'da izleme şansı buluruz. Son olarak Fürth kendisi için yalnızca 1 milyon euro bonservis bedeli öderken ne yaptıklarını merak ettiğim Türk takımlarına da selam çakmadan olmaz tabii.

27 Ocak 2014 Pazartesi

EPL Fans vs NFL Fans


Maç Yazısı: Trabzonspor - Beşiktaş


Maç öncesi her yayın kuruluşunun hazırladığı muhtemel ilk 11'lerde kesinlik kazanmayan tek nokta; defansın ortasında Ersan'ın partnerinin kim olacağıydı. Sivok sakat, Escude ise nedenini kestiremediğim sebepten dolayı kadroda yoktu. Slaven Bilic'in önünde iki alternatif vardı: Pedro Franco ve Necip Uysal.

Necip, ilk ve tek stoper deneyimini Elazığspor maçında yaşadı. Maç genelinde iyi performans sergilemiş, hatta bazı kesimlerce bu bölgeye devşirilmesi bile gündeme gelmişti. Bilic, Avni Aker gibi ligin en zor deplasmanlarından birinde Necip'e şans vererek gereksiz risk almasını beklemiyordum açıkcası. Gerek yoktu zaten. Elinde gerçek bir stoper oyuncusu Pedro Franco dururken Necip'ten yana tercih kullanmak anlaşılır değil. Ersan-Necip ikilisi maç boyunca vasatın altında kaldı ve bu bölgeden oyuna top sokmakta sıkıntı yaşadı. Zaten Pedro Franco'nun en önemli özelliklerinin birinin de normal bir defans oyuncusuna nazaran teknik açıdan daha donanımlı olması ve geriden oyun kurma özelliği olduğu sürekli dillendirilmiyor muydu?

Joker Atiba'nın sağ beke kaydırılması, Beşiktaş orta sahasını çok başka boyutlara indirgiyor. Atiba'nın yokluğunda Fernandes ve Oğuzhan'ın yanında orta sahanın ağır yükünü üstlenip dengeyi sağlamada ve pas oyununda sıkıntılar baş görmeye başlıyor. O nedenle sağ beke mutlaka bir transfer yapılmalı, takımdaki her boşluğu Atiba'yla doldurmaya son verilmeli ve Atiba asıl mevkisindeki yerini almalı. Serdar'ın üç büyüklerden ayrılıp daha sonra yeniden dönmüş olması başarı olarak gözükse de ilk bir kaç haftaki performansı dışında yeterli seviyeye ulaşamadı, bu bölgeye transfer şart!

1 puan ise sahadaki oyuna bakıldığında gayet makul. Trabzonspor'un maçın sonlarına doğru iyice yaslanıp oyunu kendi yarı sahasında kabullenmesi, Bilic'in yerinde hamleleri(Holosko-Franco) ve beklerin ofansif katkıları Beşiktaş'ın puan almasını sağladı. Ramon Motta'nın takıma kattığı agresifliklerden ziyade zaman zaman yaptığı başarılı bindirmeler gayet iyi. Fernandes yoklara oynamaya devam ediyor ama yine  de kullandığı duran top sayesinde Beşiktaş golü buldu. Dahasını da olabilirdi aslında. Son 10 dakika takımın ayağı yere daha sağlam basmaya başladı. Oğuzhan'ın maç sonu yaptığı açıklamasında da bahsettiği gibi 5 dakika daha olsa daha farklı şeyler olabilirdi.

Trabzonspor'un bu seneki en büyük kazanımı olan Emre Güral'a değinmeden olmaz. Potansiyeli çok yüksek, kumaşı iyi derler ya hani. Altyapı eğitimini Almanya'dan alan bir oyuncu ve bir kaç küçük rötuş ile çok daha iyisini yapabilir. Yaptığı gol vuruşu mükemmel, çok akıllıca. Bursa maçında da harika bir gol atmıştı. Seken topu sol ayağıyla kontrol edip yine sol ayağıyla yere indirmeden topu ağlara göndermişti. Yanlış hatırlamıyorsam Bobo'nun Manisa deplasmanında attığı gol gibiydi.

22 Ocak 2014 Çarşamba

#messi399




Messi bu akşam İspanya Kral Kupası çeyrek finalinde Levante karşısında forma şansı bulduğu takdirde 400. kez Barcelona formasını giymiş olacak. Fazla söze gerek yok, 399 maçta neler yaptığı ise yukarıda.

Oğuzhan Özyakup Röportajı

Beşiktaş taraftarları seninle gurur duyuyor. Kısa sürede kendini sevdirmeyi başardın. Siyah-beyazlı formayla hayat nasıl gidiyor?  
Ben de onlarla gurur duyuyorum. Müthiş bir taraftara sahibiz. Türkiye'ye geleli bir buçuk yıl oldu. Zaten uyum sorunu yaşamamıştım, artık iyice alışmış durumdayım. Ailem de İstanbul'a yerleşti. Arkadaşlarım var. Takımdan arta kalan zamanlarda ya ailemleyim ya arkadaşlarımla. Eğleniyorum, her şey iyi gidiyor. Burada çok mutluyum. Tüm bunlar performansıma da yansıyor tabi.

Artık ilk 11'e de yerleştin. Geldiğinde "potansiyelli oyuncu"ydun şimdi bunu sahaya yansıtmış durumdasın. Takım da sezona müthiş başlamıştı sonrası malum, zirveden 12 puan uzakta bir Beşiktaş var...
 
Lige çok iyi başladık ama sonra bir düşüş yaşadık, doğru. Her takım yaşayabilir bunu. Bu bize iddiamızdan bir şey kaybettirmez. Ben yokken de bugün de Beşiktaş şampiyonluğa oynar. Bu sezon da öyle... Manchester United bile düşüş yaşıyor. Şu an 7. sıradalar (Ozzy ile konuşurken United evinde Swansea karşısında 2-0 öndeydi) ama toparlanmaya başladılar. Fenerbahçe'de mutlaka düşüş yaşayacak. Öyle bekliyorum. İlk yarıdaki gidişi sürdüremezler. Puan farkı kapanacaktır. 
Ronaldinho transferi bitmek üzereydi. Ne düşünüyorsun bu konuda? 
Ronaldinho keşke gelseydi. Sanırım ülkesinde kalacakmış. Onun gibi bir yıldızla antrenmanlara çıkmak ben dahil tüm genç oyunculara bir şeyler katardı. Onunla aynı takımda oynamayı gerçekten çok isterdim. 
Arsenal'de de büyük isimlerle beraber forma giydin zaten... 
Arsenal'de büyük oyuncularla oynadım evet. Robin van Persie ile aram iyidir, hem Amsterdam da hemde Londra'da hala görüşüyoruz. Arsene Wenger gençlerle çalışmayı, onları şans vermeyi seven bir hoca. Bana çok şey kattığını düşünüyorum. İki kez Arsenal formasıyla sahaya çıkmıştım. Beşiktaş'a gelişimde İbrahim Altınsay önemli rol oynamış. Kendisiyle tanışmadım ama transfer sürecinde yönetimdeymiş. İyi bir şey yapmış, iyi ki benim buraya gelmemde katkısı olmuş. 
Medya ile aran nasıl, gazete okur musun, Twitter kullanıyor musun?
Açıkçası pek gazete okumuyorum. Tercih ettiğim bir gazete de yok. Hollanda'dayken babam alırdı, okurduk. Twitter'da varım ama pek fazla yazmıyorum. Beğendiğim şeyleri paylaşıyorum daha çok...

(via @BirGun_Gazetesi) 

14 Ocak 2014 Salı

Ballon d'Or 2013


Ronaldo & Nadine Angerer

Altın Top Ödülü'nü yalnızca Ronaldo kazanmadı. Alman kaleci Nadine Angerer, bayanlarda yılın oyuncusu ödülüne layık görüldü. Angerer, geçtiğimiz sezon kaptanlığını yaptığı Almanya milli takımı ile Avrupa Kadınlar Futbol Şampiyonası'nı kazanmıştı.


Cristiano Ronaldo, Cristiano Jr. & Irina Shayk


Lionel Messi & Antonella


Frank Ribery & Wahiba Belhami


Gecenin Işıltısı: Adriana Lima


Frank Ribery & Adriana Lima

12 Ocak 2014 Pazar

Eneramo Değerlendirmesi


Beşiktaş'ın sezon öncesi bedelsiz olarak kadrosuna kattığı Michael Eneramo, 205 dk. süren yarım devrelik Beşiktaş macerasının ardından Karabükspor'a kiralandı.

Eneramo transferi, taraftar nezdinde genel olarak olumsuz karşılanmıştı. Olumsuzluktan ziyade bu daha çok ön yargıydı. Anadolu takımlardan yabancı bir forvet oyuncusu transfer edildiğinde Beşiktaşlıların kafasına Youla örneği beliriyordu. Aslına bakarsanız Eneramo transferi ben de dahil çoğu taraftarı herhangi bir beklenti içine sokmamıştı. Beklenti içinde olsanız bile Eneramo'nun ulaşabileceği seviye belliydi zaten. Bir hücum oyuncusunun sahip olabileceği teknik özelliklerden ziyade iri cüssesinin yarattığı fiziki güç ve akabinde ortaya çıkan yıpratıcılığı ile savunma oyuncularını korkutan bir yapısı var. Gol atmaktan ziyade 3.bölgede yaptığı topsuz koşular ve rakip savunma oyuncularıyla giriştiği güreşi anımsatan ikili mücadeleler ile onları bezdirir, takım arkadaşlarına fırsat yaratır. Dolayısıyla bitiriciliği de çok gelişmiş değildir golcülüğü de.. Almeida'nın önünde düzenli  olarak forma şansı bulması veya birlikte oynamaları pek muhtemel değildi, sezon boyunca yapacağı gol sayısı 6-7'yi geçmezdi demek istediğim.. Bu da Beşiktaş'ın ihtiyaç duyduğu, Beşiktaşlının isteyeceği türden bir şey değildi.

Peki bonservisi elinde olan Eneramo'yu transfer etmek nedendi, denenmeye değer bir risk miydi? Slaven Bilic'in kendisini takımda görmeyi çok istediği yazıldı, çizildi. Ne kadar doğrudur bilinmez ama yıllık ücrette konusunda 1.2 milyon euroya el sıkışılan Eneramo'yu transfer ederken Önder Özen neyi hesabı kattı acaba? 1.2 milyon euro.. Bu demek oluyor ki Eneramo, takımın en çok kazanan oyuncularından biri olacak, bu demek oluyor ki Oğuzhan'ın kazandığının 3 katını kazanacak.. Onu bu denli "kötü transfer" kalıbına sokan da bu değil mi zaten? Yıllık ücretinin yarısı karşılığında yalnızca 205 dk. sahada kaldı, sadece 1 tanesi ilk 11'de olmak üzere 5 maçta oynadı, 1 gol attı. 

Beşiktaş macerası Bu kadar kötü olmayabilirdi. Transferi gerçekleşene kadar geçen sürede ne yaptığını daha doğrusu ne yapmadığını anlamak için göbeğine bakmak yeterliydi. Fiziksel açıdan berbat durumdaydı. Adam göbekliydi yahu.. Hırslı bir yapıya sahip olduğunu belirtirdi röportajlarında ama Sivasspor'da hocalığını yapan Rıza Çalımbay aksine istikrarsız olduğunu ve çalışmayı sevmediğini söylemişti bir defasında. Eneramo'nun göbeği de hocayı haklı çıkartıyordu. Sağlık kontrollerinde de pürüz çıkmıştı. Kalp ritimde düzensizlik olduğu anlaşıldı, sonrasında ise menisküs ameliyatı oldu. İyi bir kamp dönemi geçirememesi performansını olumsuz etkilemiş olması doğaldı ama Beşiktaş'ın golcüsü olabilecek seviye de değildi.

Sonrasında Michael Eneramo, 205 dk. süren yarım devrelik Beşiktaş macerasının ardından Karabükspor'a kiralandı. Karabükspor, Bremen'den kiraladığı Akpala'nın aşil tendonunu koparmasıyla çareyi Eneramo'yu kiralamakta buldu. Eneramo, devre arası kampını iyi değerlendirip fiziksel olarak toparlandığı takdirde her Anadolu kulübünde fark yaratabilecek potansiyele sahip bir oyuncu. Kendine bir hedef belirlemiş: Dünya Kupası'nda milli formayı terletmek. Almeida'nın da Dünya Kupası motivasyonu ile artan performansını hesaba katınca forma şansı bulması çok daha zorlaşmıştı zaten. Dünya Kupası'nda yer alma isteği kendi performansını olumlu yönde etkileyeceği gibi Akpala'nın boşluğunu doldurması da zor olmaz. 

Uzun lafın kısası; Eneramo'nun Beşiktaş bazında yeterliliği her zaman tartışmaya açıktır ama o seviyede yer edinecek kadar iyi veya iyi olsa bile hazır olmadığı, buna rağmen yıllık ücretinin uçukluğu ve karşılığında gösterdiği  vasatın altında performansı düşünürsek ne denli yanlış bir transfer olduğunu söylemek mümkün iken Karabükspor cephesinden bakıldığında ise; her Anadolu takımında fark yarabilecek potansiyele sahip olması ve buna ek olarak performansını olumlu yönde etkileyecek Dünya Kupası motivasyonu ile Akpala'nın boşluğunu doldurmak için yerinde bir tercih olduğunu söylemek mümkün. 

Bu transfer herkes için hayırlı oldu. Karabükspor, doğru bir tercihte bulundu, Eneramo devamlı oynayıp milli takım formasını sırtına geçirme hedefine ulaşabileceği bir takım seçti ve en önemlisi Beşiktaş, bedelsiz aldığı Eneramo'yu sezon sonunda satarak bonservis geliri elde edebilir.

Pep in Action!


Pep, müthiş Camp Nou manzarası eşliğinde topu Seedorf, Campo, Hierro, Raul ve Morientes'in oluşturduğu barajın üzerinden kaleye gönderiyor. Barcelona v Real Madrid (3-0) El-Clasico, 14 Şubat 1999.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Karabük Macerası Kısa Sürenler


İlk devrenin sonuna doğru müthiş bir ivme yakalayan ve puan tablosunda 8. sırada kendine yer bulan Karabükspor'da sezon başında büyük umutlarla transfer edilen 3 oyuncu ile yollar ayrıldı. 

1.) Sebastian Puygrenier: Kariyerinde Zenit, Monaco, Bolton ve ismiyle özdeşleştiği Nancy gibi takımlarda, Avrupa'nın çeşitli liglerinde forma giydikten sonra, geçmiş yıllarda Karabükspor'un çok canını yakan savunma zaafların aşılması için transfer edilen Puygrenier'in Karabük macerası çok iyi başlamıştı. Ligin ilk 8 haftasında kendine ilk 11'de yer bulmuş ve bir anda takımda savunmanın lider ismi haline gelmişti. Tolunay Kafkas'ın oturttuğu takım savunmasının kilit adamlarından biri olarak gözüküyor, Karabükspor'un Süper Lig'e çıktığından beri yaşadığı savunma sıkıntısına çözüm sağlaması bekleniyordu. Ligde forma şansı bulduğu maçlarda; kırmızı kart görerek oyundan atıldığı ve dolayısıyla skora direkt etki ettiği Galatasaray maçı haricinde çok iyi performans sergiledi. Çok hızlı olmasa bile kafa toplarındaki hakimiyeti - Geçen sezon Nancy forması ile ligde 7 golü bulunuyor-, pozisyon bilgisi ve özellikle tecrübesi ile güven veriyordu. Fakat Galatasaray maçında gördüğü kırmızı kartın ardından gözden düştü, eski seviyesine ulaşması uzun sürdü ve buna kariyerinde ilk defa stoper mevkine kaydırılan Yiğit İncedemir'in bu bölgede gösterdiği iyi performans da eklenince tribün müdavimlerinden biri haline geldi. Takım yokluğunu hissetmedi, aksine çıkışa geçti. Bu da isimlere bağlı kalmaksızın uygulanan takım halinde savunmasının yarattığı etkinin ve sağladığı başarının en büyük göstergesi. Yollar ayrıldı, buna en çok ismini her maç farklı telaffuz eden Necmettin Şeyhoğlu anonscusu olmuştur.



2.) Morten Pedersen: Türkiye'ye transfer olan en kariyerli futbolculardan biriydi fakat Karabük'te geçirdiği süre boyunca takıma elle tutulur gözle görülür bir katkı sağlamadı. Ligde sadece bir maçta ilk 11'de şans buldu. Hiç olmazsa iyi bir alternatif olabilirdi ama kulübeye bile zenginlik katamadı. Dünya çapında nam salmış sol ayağı ve duran top yetenekleri ile bile fark yaratamadı, olmadı.



3.) Eren Güngör: Altay'da başlayan ve Kayserispor'da geçirdiği ilk yılda büyük çıkış yaptıktan sonra A milli takım seviyesinde devamlılığı sağlayacak, 3 büyüklere transfer olacak genç yeteneklerden biri olarak gösterilirken yaşadığı ağır sakatlıklar nedeniyle 2 yıl boyunca toparlayamayan Eren yine de Anadolu kulüpleri seviyesinde ligin en başarılı stoperlerinden biriydi. Geçtiğimiz sezon sonu Kayserispor'da düşünülmemiş, Karabükspor'a imzalamıştı. Aynı  zamanda Tolunay Kafkas'ın eski öğrencisiydi. Kağıt üzerinde başarılı bir transfer olarak gözükse de sadece 2. ve 3. hafta kadroya girebildi. Sonrasında sakatlandı, ilk devre sona erene kadar sakatlığı sebebiyle kısa süren Karabükspor macerasında hiç forma şansı bulamadı. Yalnızca tesislerde oynanan bir hazırlık maçında 9 numaralı forma ile gördük onu.

Best in London, 1968



Nereden Nereye Kuba!


Wenger & Bergkamp


Arsene Wenger ve Dennis Bergkamp asia.arsenal.com'un reklam kampanyasında için kamera karşısına geçmiş, 1998. 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Kıymetli ve Kırılgan: Yoann Gourcuff


Kıymetli ve Kırılgan.. Gourcuff''u kısaca özetlemek için bu iki kelimeden yana tercih kullanmak doğru olurdu. İstikrarlı olarak sakatlık geçiriyor ve bu doğrultuda birtakım psikolojik sorunları var, bunlar kırılganlığını doğrulamak için yeterli. Peki kıymetli olduğu?

Bir zamanlar manşetleri Halef, Yeni Zidane gibi sözcüklerle süsleyen, Fransa'da yeni bir neslin umudu bir genç yetenek iken şimdilerde ise 27 yaşına merdiven dayamış ve Bordeaux'u şampiyonluğa taşıdığı mükemmel sezonun ardından kariyeri daima olumsuz yönde gelişen Gourcuff, Bordeaux'u sırtladığı, şampiyonluğa taşıdığı sezonun ertesinde ligin ikinci yarısı yaşadıkları sert düşüş ve Lyon forması altında bir türlü sakatlıklardan gün yüzü göremediği, elle tutulur gözle görülür katkı veremediği 3 yıl boş sezonun ardından bir kez daha yeni sezona "bu defa olacak, çok farklı olacak" umuduyla girmemize vesile olmuştu, gerçekten de öyleydi. Bu defa çok farklı olabilirdi, geçmiş sezonların acısı bu sezon çıkabilirdi, çünkü geride kalan 3 sezonda kıyas edildiğinde ortada daha farklı bir senaryo vardı.

2012-2013 sezonuna gidelim.. Çok değil geçen sene ligin ilk haftasında Lyon, deplasmanda Rennes'i 1-0'la geçerken gol, maça ilk 11'de başlayan ve maçın genelinde de iyi oynayan Gourcuff'tan geliyordu. Bu onun yeniden doğuşunun ilk ayağı mıydı? Kazasız belasız bir sezonun sonuna kadar performansını koruyabilir miydi? Daha henüz bu soruların cevapları üzerinde tartışılırken, 2 hafta Lyon'un evinde Troyes'u ağırladığı maçın henüz 12. dakikasında pembeli 10 numara tarafından biçilir, ayağa kalkamaz. Diz içi bağları yırtılmıştır, 8 hafta sahalardan uzak kalır. Talihsiz serüvenler dizisine bir halka daha eklenir. Sakatlık süreci l'ame de fond adlı kısa film ile kayda alınır. Sahalara iyi bir geri dönüş yapar ama Lyon kariyeri bir kez daha tekerrür eder. Sakatlıkları zaman zaman nükseder, kadroda yer bulamaz. Sezonun son 7 maçında ilk 11'de yer bulur, ligi 3. tamamlarlar ama Avrupa ve kupada dahil 25 maçta oynar, 4 gol 8 asist ile sezonu kapatır. Elde var?



22 milyon euroluk bonservis bedeliyle Lyon'a imza attığı günden bugüne Gourcuff, sakatlıktan kurtulduğu dönemlerin hemen akabinde sakatlığının tekrar nüksetmesi veya geri dönüşlerinde eski seviyesine bir türlü ulaşamaması sonucu öz güvenini kaybetmesine zemin hazırlanmıştı. Daha öncesinde ise kendisinden beklenen performans çıtasının yüksek olmasına karşılık sahada bu beklentilere cevap verememesi sonucu artan baskı neticesinde bir dizi psikolojik sorunlar ve uykusuzluk baş göstermiş, psikiyatr eşliğinde bir dizi tedavi sürecine girmişti. 13-14 sezonunu, geride bırakılan süreçten farklı kılan ise; sakatlıklarının olumsuz etkilerini kamp döneminde atlatması ve hem fiziksel hem de mental açıdan hazır durumda olmasıydı. Sezon o ve takımı adına çok iyi başlamıştı, ilk 2 maçlarını kazanmış ve rakip filelere 7 gol bırakmışlardı. Gourcuff, sol kenarda başladığı sezonun ilk iki maçında Rennes'e  karşı 2 asistin yanına harika bir frikik golüyle perdeyi kapatıp maçın adamı oluyor, 2. hafta Sochaux ağlarını da boş geçmiyor ve ilerisi adına umut veriyordu, ama bundan sonraki süreç olumsuz ivme kazanarak devam etti, Evian maçının ilk yarısında sakatlanıp oyundan alındı. Remi Garde'nin istediği seviyeye ulaşana kadar 8 hafta kadrodan uzak kaldı. 

Rhone derbisiyle geri döndü, oyuna sonradan dahil olduğu maçta galibiyeti getiren golün hazırlayıcısı oldu. Lyon formasında sıkça tekrarlanan saman alevi performanslarına yenisi mi eklenmişti? Aslında bu sefer biraz farklıydı, parlamaya devam etti. Son 3 maçta ( Marsilya, Reims, Lorient) "galiba bu sefer olacak" izlenimini verdi.. Babası Christian Gourcuff'un çalıştırdığı Lorient'e maçında yaptığı asistle ne kadar ince bilekleri olduğunu gözler önüne seriyordu, sadece en iyilerin sahip olduğundan. Güzel başlayan "Bu sefer olacak" sezonu bir süre sonra normal seyrine döndü fakat şu an için işler rayına girmiş durumda. Gourcuff son 3 maçtır istenilen, beklenen, eski "Yeni Zidane" performansına yaklaşabileceğinin izlenimini veren düzeyde performans sergiliyor.



Son oynadıkları Lorient maçında göze çarpan en önemli unsur ise Gourcuff'lu 4-1-2-1-2 sistemiydi. Savunma dörtlüsünün önünde Gonalons, Fofana ve biraz daha merkeze kaydırılan Grenier, önlerinde Gourcuff, çift forvet Lacazette ve Gomis. Bu taktik dizilişin Lyon'a bir çok avantaj sağlayabilir. Grenier'in biraz daha merkezde kalması sıkıntı yaratmaz, Gourcuff -ligin başında sol kenarda çok iyi çıkarmış olsa da- böylece daha fazla sorumluluk alıp Zidane rolünü üstlenmesi ile "o sezon, bu sezon olabilir", Devreyi 3 gol, 6 asist ile tamamlayan Gourcuff'un performansı takıma direkt etki eder. Lacazette'in en uçta Gomis ile sağlayacağı uyum ile skor üretmesi kolaylaşır ve takımın en zayıf yanı defans hattı, takım ortalamasını yakalarsa Lyon, ikinci yarı daha iyi işler yapabilir.

Peki bir dönem Avrupa kulüplerini peşinden koşturan bu adam ne kadar kıymetli? Geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamada"Yeni kontrat yapabilmek için iki tarafında birbirine güvenmesi gerekir. Bu yüzden imza atmayacağım." dedi ve ekledi. "Çok sık sakatlık yaşadım ve genelde yedekteyim. Ancak ben bununla alakalı olduğunu sanmıyorum, kulübümün bana güveni yok." 

Lyon, Gourcuff'u rekor bir bonservis, yıllık maaş ile kadrosuna kattıktan sonra doğal olarak beklentiler çok büyüktü. İşin parasal boyutu bir yana evvelki sezonun yılın oyuncusunu uzun vadeli bir mukavele ile kadronuza katıyorsunuz, nasıl olmasın ki? Gourcuff bir türlü bekleneni sahaya yansıtamayınca Lyon çareyi kendi yıldızını kendi yaratmakla buldu. Lyon altyapısının son dönemdeki en büyük cevheri, Fransa'nın alt yaş milli takımlarında da sürekliliği olan Clement Grenier sivrildi ve bir anda takımın lideri, taraftarın umut bağladığı isme dönüştü. Grenier'in performansı ile doğru orantılı olarak piyasa değeri de artış gösterirken, Gourcuff''un piyasa değerleri ile üst üstte koyulduğunda ortaya kocaman "x" işareti çıkıyor. 

Grenier, pas oyunundaki başarısı ve uzaktan şutları ile dikkat çekiyor. Gourcuff'a nazaran en büyük artısı ise Lyon bazında taşıdığı liderlik vasıfları. Gerçi Gourcuff, Bordeaux'un saha içi lideri iken şampiyonluğa ulaşmışlardı ama Lyon'da durumlar farklıydı. Kendine olan güveninin de temelleri sarsılmıştı. Gourcuff artık ikinci plandaydı, ister istemez taraftarın da ona olan güveni azalmış, onu hep bekleyen Remi Garde'nin gözünde alternatife dönüşmüştü. Fakat zamanla bu ikilinin aynı anda sahada olması, Lyon'un hücum gücü sınıf atlatıyordu. Grenier forvet arkası üçlünün ortasında, Gourcuff ise onun solunda yer alıyordu fakat bu pozisyona yabancı değildi. Zidane rolünü üstlenmediği Fransa milli takımında da merkezde değil, sağ kenarda görev alıyordu. -Domenech döneminde de olmak üzere Haziran ayında Uruguay ile oynanan milli maçta, forvet arkası üçlünün ortasında Valbuena, sağda Dimitri Payet ve solda Gourcuff- Takımın yükü ve sorumluluk biraz daha Grenier'e kaymış olsa da ikisinin aynı anda sahada olması hem takımı hemde kendi adına avantajlı. Bu sayede gereksiz forma rekabetine başvurmadan sahadaki yerini alıyor. Son yaptığı açıklama da aldığı süre ile ilgili "Bazen kendimi bir anda yedekte buluyorum. Bunlar çok önemli değil ama ben yine aklımın bir köşesine yazıyorum. Şimdilik Dünya Kupası'nı düşünmüyorum çünkü bana uzak. Önceliğim saha içinde olabilmek" demişti.

Başkan Jean-Michel Aulas, sezon başında kemer sıkma politikası çerçevesinde bir dizi önlemler alacaklarını açıklamıştı ve Lisandro Lopez ile Dejan Lovren'in satışından kulübün kasasına yaklaşık 20 milyon euro para girdi. Transfere neredeyse hiç bütçe ayrılmazken, Rezerv takımdan bir çok oyuncu A takıma yükseldi. Gourcuff'un yıllık maaşının 5 milyon euro olduğunu düşünürsek Aulas'ın planlarında bu meselenin de yer alması kaçınılmazdı. Aulas "Anladığım kadarıyla kendisi Arsenal'e gitmeyi çok istiyor. Hatta bu uğurda maaşın da kesinti yapmaya bile hazır" demiş ve sıkıntı yaratan 400 bin euroluk aylık ücreti ödememek için kiralama yöntemini dile getirmişti, fakat transfer sonuçlanmadı. Gourcuff yıllık 5 milyonu aşan maaşı ile hala en çok kazanan Fransız oyuncular listesinde başı çekiyor. Sezon sonunda ise lanetli Lyon'dan ayrılıyor. Takımda geçireceği son yarım döneminde sergileyeceği performans, gelecek planları açısından çok büyük önem taşıyor. Euro 2012 için belirlenen 26 kişilik aday kadroda yer almıştı fakat 23'e kalamamıştı. Şimdi ise kendisine uzak gördüğü Brezilya 2014'e kendine yer bulma şansı var. Son 3 maçtaki çizgisinden şaşmaz ise güzel günler yakındır, 2014 belki onun yılıdır, umarım.